30 Ağustos 2018 Perşembe

"Ravel" olsun adı :)

Ravel olsun adı çünkü ben yazarken Ravel çalıyor arkadan :) Tam 4 yıl aradan sonra şuraya bir yazı daha bırakayım dedim. İlerde okuyup hatırlamak istediğim birkaç notum var sanırım kendime. Her kötü şey geçip gidiyor insanın hayatından, geriye sadece o kötü günleri nasıl geçirdiğimiz kalıyor. İsyan ederek mi? Sinir ve stresle kendimizi yıpratarak mı? Oturup ağlayarak mı? Yoksa tüm olumsuzluklara karşı duvar olup direnerek mi? Sağlam bir direnişle gülmeye devam ederek mi? İşte bu noktada doğru tercihi yapmak tüm hayatımızı etkiliyor aslında. Olumsuzluklar karşısında güçsüz olmak sadece yeni olumsuzlukları da çağırıyor. Ama bütün bir karanlığın içinde bir gülümseyiş, kocaman bir ışık yakıyor. Ravel'in Bolero'su çalıyor mesela, bir dostla sohbet ediyorsun, sevdiklerine sarılıyorsun; ışık her yerde!!
Pozitif tüm duyguları senden istiyorum hayat :)
En az Aykut Oğut kadar "Evrenden Torpilim" olsun istiyorum :)
Bir 10 dakikalığına tüm dünyada Ravel çalsın, biz dinleyelim!
Rob Reiner filmleri izlerken hissettiğim sıcaklık hep içimde kalsın!
Birini severken "Kubrick" gibi olalım, kılı kırk yaralım, tüm sahnelerimizi en iyisini bulana kadar tekrar çekelim!
Arka fonda "Moonlight Sonata" ile vedamı da yapayım.
Her zaman mutlu olmak dileklerimle (:

30 Temmuz 2014 Çarşamba

O his...

Neler hissettiğimi yazacaktım, içim rahatlayacaktı. Yazmak, bu mucizeyi ilk öğrendiğim zamanlardan beri en büyük dostumdu çünkü, en büyük dinleyicim. Akıl vermez, cevap vermez, tepki vermez, hep dinler. Ama yazıp bitirdiğimde cevaplarım olur, başlarken kendime sorduğum sorulara dair. Kim bilir belki de sandığım kadar sessiz değildir yazdıklarım.
 Yine yazayım dedim. Kırgınlığımı, hissedemediklerimi, sorularımı... Yazayım ki bitirince cevaplarım olsun.  Yazayım sadece... Ama zihnim kilitlendi. Düşünemiyorum.
Aşk üzerine yazmaktan hoşlanmam. Hatta aşk üzerine yazılar okumaktan da. Hakkını vereyim, Can Dündar  çok başkadır bu konuda, onu okumayı hep sevdim.
 Aşk, öyle bir manayı karşılar oldu ki, ben aşktan korktum. Ben aşkı hiç sevmedim. Aşk artık filmlerde gördüklerini asla hissedemeden yaşayan insanların oyunu. Aşk artık merhamet barındırmıyor. Kimse kimsenin yüzüne bakarken içi titremiyor. Aşk hesap kitap yapan muhasebecilerin hesap makinesi artık. Aşk karşılıklı güvensizlik. Aşk umduğunu bulamayan misafirin yediği yemek. Aşk, karşılıklı yorulmak.
 Çok sevdiğim bir yazar hayatımız bize verilmiş boş bir kitap diyordu, içini kendimizin doldurduğu ve ikinci kez yazmamıza izin verilmeyen kitap. Nokta atışı yapacaksın, tek denemede muhteşem bi kitap yazacaksın, yoksa son sayfayı çevirdiğinde elinde tuttuğun şey yalnızca pişmanlıkların olacak.
Hiçbir yazarın karizmasını çizdirmek istemem. Söz tam olarak böyle değil. Ben de bir şeyler ekledim. Okurken en hoşa gidilmeyen kelimeleri ben seçtim.
İşte kendi kitabımı yazarken içinde her şey olsun istedim. Aşk olsun istedim. Belki acele ettim, fakat korktum. Kaç sayfam kaldı bilmiyorum, her mürekkep damlattığım yaprak kitabımın finali olabilir. Sayfalarım tükenmeden bir aşkı anlatmak istedim. Yapamadım.
Kitabımda hiç aşk olmadı. Ben hiçbir zaman hesaplar yapmadım. Her sarf ettiğim söz içimden geldi. Hep çok sevdim. Hiçbir zaman bir mecburiyet hissi oluşturmak istemedim. Hep dilediği zaman çıkabileceği bir kapı araladım. Bazen anlatmak istediklerim oldu, dinlemek istemediğini anlayınca sustum.
Böyle böyle çok zaman geçti. Ben hiç hesap yapmamaya devam ettim. O da yapmadı biliyorum. Bu yüzden benim kitabımda hiç aşk olmadı. İnsanlığın büyük kısmının hiç keşfedemediği bir histi benimkisi. Çok az insanın kitabında yazıyordu. O hissi bilen hiç kimse ona isim koymaya kıyamadı. Aşk, hislerini kelimelerle karşılayabilecek olanların kitabında yazıyordu. Bizim kitabımızda yoktu. Ve içimde isimsiz başka bir his daha var. Bu kez çok yaygın bir duygu, korku mu dersin, kabulleniş mi ya da herhangi bir şey. Ama tanıdık bir his. Kulağıma sürekli aynı şeyi fısıldıyor. " Bir gün bir sayfa yazacaksın ve o hissin yalnızca geçmiş sayfalarda kalmış tatlı bir anı olduğunu hatırlayacaksın."
Allah çok büyük diyorum, yardım edecektir.
Her sakallıyı dedeniz sanmayınız. Kiminin gerçek aşk dediği benim bi isim koymadığım o hissi kovalayınız. Sonunu bilemem. Ama o his yaşandığına değiyor.

27 Mayıs 2014 Salı

EYLÜL

  Sanki kayboldum her yanımda yabancılar... Bütün bildiğim doğrular yanlış. Çünkü sorduğum her soru büyük bir fırtına. Bu yağmurda hiç kimse ıslanmazmış... ( PİNHANİ)

 İlk yanlışı yapmaya nerede başladım bilmiyorum. Ama o ilk günden beri ciddi bir istikrarla devam ettiriyorum. Bir arkadaşım "Allah'ın en sevdiği kullar listesinde ilk üçteyim herhalde, bu kadar sınamanın başka açıklaması olamaz." demişti. İçinde bulunduğumuz duruma çok güzel bir yaklaşımdı aslında :)
 Hata yapmayı seviyorum. Bu yüzden hayatımdan çıkan insanlar için keşke hiç hayatıma almasaydım demiyorum. Belki birazcık "keşke bu kadar salak olmasaydım" diyorumdur, belki. 
 Çok neşeli bir insan, kırgınlık üzerine bir yazı yazıyorsa iş vahimdir. Ne zaman bu kadar kırıldıysam o zaman çok bomba şeyler yaptım. Çok sevdiğim bir arkadaşıma pat diye onu bir daha görmek istemediğimi söyledim mesela. Ya da çok pinokyo birine " Yeter be burnun dünyayı baştan sona gezdi, biraz da gerçeklerden bahset." dedim. Tabi küstü :D

Bu kırgınlık tek bir kişi veya bir olay üzerine değil. Benim en büyük sorunum olan birikim üzerine. 
Para biriktirmeyi bile beceremezken, bu kadar sıkıntıyı nasıl biriktirdiğimi anlamıyorum. Bir de doğru bildiklerim uğruna neden sabırla beklediğimi... Hiç biri doğru çıkmıyor ki?

Bu karmakarışık duygularıma bir anlam verilmediğini biliyorum ama genelde ben de anlam veremem zaten. Bir şeyler beni rahatsız ediyordur, bir sabah uyanırım ve keşke uyanmasaydım derim. 

Bir de beni en iyi anlatan şarkıları hep PİNHANİ söyler :) Beni en iyi anlayan şarkıyıysa henüz bulamadım.






21 Mayıs 2014 Çarşamba

Yeniden Merhaba :)

Blogumun varlığını bile unutmuştum ki bir arkadaşım sayesinde garip bir biçimde hatırladım. Yine garip bir biçimde ilk denemede şifresini buldum ve çok sevindim :) Bundan sonra unutmak yok bol bol da yazarım hatta. Şimdilik yeniden merhaba demiş olayım :)

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Güneeş :)

Yine gecenin son, sabahın ilk saatleri ve yine ben. Genelde bu saatlerde uykum olmazdı ama ilginçtir bu defa baya uykum var ama iki gündür bir şekilde izleyemediğim Merlin'i ( Sezon 4 / Bölüm 1) izlemeden uyumak yok, inatçıyım!
Yok ses kısık, yok görüntü bozuk derken bir türlü izleyemedim, farklı zamanlarda aynı bölümü baştan baştan açmaktan - ki her seferinde aynı yere gelince izlemeyi bırakıyorum- ilk 10 dakikasını ezberledim ama son dakikalar yok... İnternetten izlediğim için bu kez de - az önce- son 5 dakikada internet gitti ve yine yarım kaldıı :(
Birazdan devam edeceğimmmm!



Bu arada sınav sonuçları açıklandı ve beklediğimden çook daha iyi beklemediğim bir sonuç çıkarmışım! :D Oleyyy bana aferinnn bana!
Sanırım artık İstanbul - belki de Marmara- Üniversitesinde okuyan bir Gazeteci adayıyım :)

Sonra sonraaa.. İyi haberler gelmeye devam ediyo (" Allah bozmasın" ) Ablam tam 6 aydır -evet gerçekten yaptı bunu - bir işverenden haber bekliyodu. Hava yolu şirketi TAV'dan. Baya baya bekliyo yani haberi gelecekler de efendim onu işe alacaklar falan. Arada bir pes edip başka işlere başvurduğu oluyodu ama sonra iş görüşmelerine bile gitmiyodu. Bu takıntılı durum ailenin genelinde var yani. Ama ama bugün bir telefon geldi TAV'dan ve onu yarın iş görüşmesine çağırdılar. O da çok heycanlandı, hazırlandı falan yattı uyudu, uyuyamadı geri kalktı :D Şu an belki uykusu gelir diye Puşkin okuyor -Dubrovski- .. Arada bir gülüyor falan, şaşırıyo kendi kendine.. Sanırım kitap heyecanlı gidiyor :)
Aslında ders mi almak gerek bu durumdan bilemedimm; Sabretti, inandı ve başardı!


Bu arada Postcartlarımınn hepsi yerine ulaşmışş Hurray! mesajları alıyorrumm :) Bu şu demek yakında benim kartlarımda gelecek ve ben yeni çıkan 6 ülkeye kartlarımı yollayacağım.. Çin, ABD, Rusya, Litvanya, Hollanda, Belarus çıktı bana :)))

13 Temmuz 2012 Cuma

Nerden başlasam bilemedim şimdi , gece gece de aklıma hiçbir şey gelmiyo. Ee o zaman niye yazıyorum? Bilmiyorum valla yazdıkça açılırım diye herhalde. Havalar sıcak herkesin bildiği üzre ama güneş beni herkesten fazla ısıtıyormuş gibi geliyor. Çizgi filmlerde olurdu ya kötülerin üstünde bir bulut, yalnızca onları ıslatıyor falan öyle tepemde bir güneş yalnızca beni ısıtıyormuş gibi bir hallerdeyim. Buna en büyük sebep bir türlü tatile çıkamamış olmak ve bol bol tatile çıkanları seyrediyor olmak herhalde. Tatile çıkamamakla beraber evden de çıkamamak gibi bir sıkıntım var ki bahsettiğim güneşin huzur vermeyişiyle yakından ilişkili bu durum. Bizim Pati'nin ( Kedim olur) çok oyun oynadıktan sonra dili dışarda, nefes nefese, " Artık yeter be! " edasıyla takındığı bir tavrı var ki sokağa çıktığım an kendimi öyle bir görüntüde buluyorum. Eve nasıl geliyorum, efendim o suyu nasıl içiyorum falan bir ben bir Allah bilir :)
  He neden tatile gidemiyorum? sorusununsa cevabı, vakti gelmediği için! Çünkü ebevenyler çalışıyor, malum hayat şartları; İzin alacaklar ayrı ayrı iş yerlerinden -bu izinler birbiri ile aynı zamana denk gelecek- sonra uzun yola çıkacağı için arabanın bakımları yaptıralacak vs. En son "bayramda tatil yapmak" kararlaştırıldı ve bize amansız bekleyiş kaldı. Gerçi ben bu amansız bekleyişlere oldukça alışığım bu sene. Liseyi yeni bitirip Üniversite sınavına girmek için her şeyden önce peygamber sabrına ihtiyaç vardır. Hala bu bekleyişim sürmekte... Açıklanmıyor sonuçlar, direniyorrrr direniyorr...
 Velhasıl kelam hayat akıp gidiyor dışarda ben ise içerde kendi altın kafesimde beklemeye devam ediyorum..
Bekle Allah beklee, sabrın sonu selamett :))